Etiketler
Araştırma, Ölüm, Öldürülenler, Doctorow, Edebiyat, Hemingway, Kanser, Neden Öldüler, Sylvia Plath, Tezer Özlü, Verem, Virginia Woolf, Yazarlar, İntihar
Bir an önce içine dalmak istediği kitaplar olduğu için, okumayı ilkokula başlamadan önce öğrenen bir insan olarak ortaokulda yazılı üretime geçmem normaldir herhalde. Ancak çok okuyanın beyninin sulandığına inanılan bir ülkede büyümüştüm ve bir de üstüne yazarların yaşam öykülerini inceleyince korkup yazmayı bırakmıştım.
Yazın dünyasını eserleriyle süsleyen üreticilere bir bakalım: Virginia Woolf ceplerine taşlar doldurarak ırmağa girip ölümüne yürüdü. Hemingway av tüfeğini kafasına dayayarak yaşamına son verdi. Mayakovsky ise kafasını değil kalbini hedeflemişti. Kesin olmasa da, Jack London’ın da aşırı dozda morfin alarak intihar ettiğine inananlar var. Fakat Sylvia Plath’in 30 yaşındayken ocağı açıp gazla intihar ettiği kesin. Plath’i çok sevip derinlemesine incelemiş olan Nilgün Marmara ise evinin balkonundan kendini boşluğa bıraktığında 29 yaşındaydı. Bir başka şair, Can İren, ardında ‘ben bu dünyaya uyamıyorum’ notu bırakarak 26 yaşında siyanürle intihar etti. Metin Kaçan ise Boğaz Köprüsünden atladı.
Yaratıcılık ve ruhsal hastalıklar arasındaki bağlantıyı kanıtlamak üzere İsveç’te yapılan bir çalışmanın 2012’de the Journal of Psychiatric Research’de yayınlanan sonuçları oldukça dikkat çekici: Bir milyonun üzerinde şizofreni, anksiyete, depresyon, intihar, ADHD, alkolizm, otizm, anoreksia vakasından toplanan veri, yaratıcılık gerektiren meslek sahiplerinin (deney grubu) karşısına muhasebeciler (kontrol grubu) koyularak incelendi. Tüm sonuçları burada paylaşmayacağım tabii ki ama şu kısmı da söylemeden geçemeyeceğim: Şizofreni, depresyon, bipolar bozukluk, anksiyete sendromu ve madde bağımlılığı tanılanan grupta yazarların fazlaca bulunduğu tespit edilmiş. Ayrıca yazarların intihar eğilimi genele kıyasla iki kat fazla imiş. Amerikalı yazar E.L. Doctorow’un the Paris Review’e verdiği röportajda kullandığı şu ifade durumu özetler gibi: “Yazmak, şizofreninin sosyal yönden kabul görür bir biçimidir.”
Ancak tabii ki intihar tüm yazarların kaderi değil. Örneğin yukarıdaki sözün sahibi Doctorow, dört ay kadar önce akciğer kanserinden öldü. Tomris Uyar yemek borusu kanserinden, Özdemir Asaf karaciğer kanserinden, Can Yücel gırtlak, Reşat Nuri, Erdal Öz ve Hayalet Oğuz akciğer kanserinden, Neruda ise prostat kanserinden öldü. Tarık Buğra da kanser teşhislilerdendi. “Küçük dünyanız sizin olsun” haykırışıyla avuç avuç ilacı yutup üzerine reçelli ekmek yiyen ama intihar teşebbüsü başarısızlıkla sonuçlanan manik depresif tanılı Tezer Özlü meme kanserini deneyimleyerek vedalaşmak zorunda kaldı küçük dünyamızla. Sevgi Soysal da 40 yaşında meme kanserine yenik düştü.
Hastalığının nedenini yazdığı bir şiirle pek güzel açıklayan Nazım’da Angina Pektoris vardı ve kalp krizi geçirerek öldü. Doktoru “aşksız 10 yıl yaşarsın, aşık olursan 3 yıl” diye uyarmıştı onu oysa ama aşksız bir Nazım da düşünülemezdi. Nobelli yazar Willim Faulkner da, Muhteşem Gatsby ile Benjamin Button’ın yaratıcısı Scott Fitzgerald da kalp krizi geçirdi. A.H. Tanpınar, Yusuf Atılgan ve Ahmed Arif de kalbine yenik düşenlerden. Aziz Nesin’in de görünen ölüm nedeni kalp krizi ancak yaşadıklarını ve onu asıl öldürenin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Daha fazla ışık dileyerek ölüme giden Goethe’nin de kalp krizinden öldüğü düşünülüyor.
40 yaşında ölen E.A. Poe’nun ölüm nedeni bir muammadır ama günümüz doktorları beyin iltihabı olabileceğine inanıyor. 43 yıllık ömrü olan Oğuz Atay beyin tümöründen öldü. Datçalı Ece Ayhan da bu beladan muzdaripti. 41 yıl yaşayan Kafka’nın, 30 yaşında veda eden Emily Brontë’nin, 44’ünde ölen Çehov’un ve 46’sında ölen Orwell’in sorunu tüberküloz (verem) idi.
Ve tabii kendisini değil başkalarını hasta ederek yaşamlarından olanlar var: Kim vurduya giden Sabahattin Ali; 1993’te Sivas’ta ölen Metin Altıok, Uğur Kaynar ve diğerleri; Marmara Otelinde suikaste uğrayan Onat Kutlar; arabaya yerleştirilen bombayla yok edilen Mumcu ve Kışlalı gibi gazeteci yazarlar bunlardan sadece birkaçı. Araba kazasında yitirilen Camus’nün KGB tarafından öldürüldüğü ileri sürüldü. 36’sında göçen garip Orhan Veli ise 10 Kasımda gittiği Ankara’da belediyenin kazdığı bir çukura düşüp başını vurmasının ardından geçirdiği beyin kanaması sonucu pek garip bir şekilde öldü. Kanamayı fark etmeyip alkol zehirlenmesi teşhisiyle müdahalede bulunan doktorun da bunda etkisi olmuştur tabii.
Sözün özü: Yazmak, her şekilde zararlı. Bir an önce bırakıp keyfimize bakmalı!
şenol said:
Numan Kurt: “Okudum sevgili Şenol. Özlem Hanım’ın anlatığı yazarlar gibi olabilmek ne haddimize. Ben, sadece bir emekli uğraşısı olarak kendi hayatımdan ya da bana anlatılanlardan seçtiklerimi kıza hikâyeler halinde yazıyorum. Bu yazıdaki son yargıya katılamam. Yazmak insanı rahatlatır…Özlem arkadaşımız yazının sonuna o cümleyi bir “ironi” olarak yazmış olmalı. Bir de yukarıda verilen örnekler elbette doğru; ama uzun yaşayan yazarları da saymak istersek onların sayısı da az değildir. Kısacası, ölüm kaçınılmaz Şenol. Önemli olan yaşarken bir şeyler bırakabilmek. Arkadaşımızın tespitleri doğru da duruma sadece o yönden bakmamak gerekir. Selamlar, sevgiler.”
Sevgili Özlem Hanım Hocam benim ortaokul öğretmenim olan Numan Bey Hocamın yorumunu kopyalayıp size de gönderdim umarım beğenmişsinizdir Özlem Hanım…
Özlem Soydan said:
Tabii ki çok beğendim Şenol Bey! Çok güzel bir sürprizle başlamış oldum güne. Uğraşmışsınız o kadar, teşekkür ederim. Öğretmeniniz de sağolsun, zahmet etmiş, zaman ayırmış, okumuş, yorumlamış.
Bahsettiğim yazarların tırnağı bile olamam, olabileceğimi düşünemem.
Çok sevdik yazarlar hakkında bir derleme sadece benimki. Çok uzun ömür sürenler de var mutlaka. Buradakilerin çoğu benim daha çok değer verdiğim ve duygularını yapraklara ve insanların kalbine ışık ışık saçtığını düşündüğüm değerler. Yazının sonunun kesinlikle ironi olduğunu, okumadan ve yazmadan bir gün bile geçiremediğimi kendisine gönül rahatlığıyla söyleyebilirsiniz. Edebiyat dünyanın en güzel şeyi! Okumak, yaşamdaki en büyük zevk! Yazmak ise bütün tatminlerin ötesinde bir güzellik! Değerli Hocanıza saygılarımı iletin lütfen. Dilerim gününüz, en az benimkini güzelleştirenler kadar güzel insanlarla dolu geçer…
şenol said:
Teşekkür ederim.
niasunset said:
“Yazmak, bir tutkudur…. akar… hatta sen yazmasan da, beyninde yüreğinde devam eder.. sessizliğin sesidir… Ama yazmak stresli br yolculuktur da. Başka başka hikayelerin içinde yer almak gibidir… Empati duygusunun en uç noktalarında dolaşırsın, kalem değil kalemin özü olursun… Yorucudur. Ama bambaşka bir de keyifi vardır, ödevini yapmış bir öğrencinin yüz katı bir keyiftir bu. Yazmak cesaret ister,…”
Bir zamanlar yazdıklarımdan aklımda kalanlar… Ziyaretiniz beni mutlu etti, ve gururlandım, Bana umudun, yarınların ışığını gösterdiniz, Teşekkür ederim. Bütün yazdıklarınızı henüz okuyamadım, ama gözlerimin dolaştığı yerlerde, yüreğim de, beynimde aynı dili konuşarak, gurur duydum. İyi ki varsınız genç öğretmenim, yolunuz hep açık olsun. Sevgiler, nia
Özlem Soydan said:
Birbirine benzer yüzlerce blogun yer aldığı sanal alemde insan özgün ve nitelikli bir blogla karşılaşınca inci bulmuş gibi oluyor. Biraz geç fark etmişim dünyanızı ama bundan sonra güzel paylaşımlarda bulunacağımızdan eminim.
Güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim. Mutlu ettiniz. Kalemlerimizin kardeşliğinin uzun soluklu olması dileğiyle Nia. Siz de hoş geldiniz.