Evde oturmak güzel mi değil mi, siz çıkabildiyseniz işin içinden bana da deyiverin. İnsanın aklına habire bir şey geliyor. “Yuh! Daha neler? Bu da nereden çıktı şimdi?” diye azarlayıveriyorsunuz kendinizi.
Annemdeyim bir haftadır, Datça’da. Ama daha çok annemde tabii. Geldiğimden beri burnumu bile çıkarmadım dışarı da zavallı anneciğim, sınırlı birkaç saati içerisinde bana azık taşıyıp duruyor. Temiz çamaşır filan isteyeceğim neredeyse dışarıdaki ahaliden…
Tabii ki, boş vakti bol filozoflar ve mucitler misali, benim beynim de ‘Boşlukta Üretim Merkezi’ gibi hiç durmadan çalışıyor. Bu kez konumuz kasetler. Hayır VHS değil Beta. Ergenliğimde bana çektiren Beta. Bir tek bizimkiler Betaydı nedense… Neyse.. Çocukluk anılarımla dolu video kasetler var bir yerlerde. Yıllardır görmediğim ve dahi koklamadığım bu kasetlere ulaşasım tuttu. Annemin endişeli bakışları arasında devirdim kasetlerin kutusunu. İbrahim Tatlısesler burada.. Tüdanya, Nejat Alp, AC/DC, Kiss, Anılar 9, … Herkesler gelmiş de Soydanlar yok sadece. Hedefim şaşıvermiş birden. “Atsana bunları” demiş bulundum ben her şeyleri pek rahat atabiliyormuşum gibi ukala bir yeniyetmelikle. Onlarca yılın deneyimini sırtlanmış gövdesiyle karşımda duran değerli bilge hoşlanmadı tabii duyduklarından. Kısaca çevirecek olursam, asla atmayacağını ifade etti. Oxford İngilizce ders kasetlerini de işine yarayacak bir gence verebileceğini ekledi. Kırıcı sözler duyup gururunun incinebileceğine dair endişemi belirttim kibarca. Artık her şeye Internetten ulaşılabildiğini, kasedin ne olduğunu bile bazı gençlerin bilmediğini söyledim (‘Sizce en gereksiz icat hangisidir’ derslerimden biliyorum). “Fiyatlar çok artıyor ama” dedi. Sonra Kurtuluş’un kasedini gördü ve “sen seversin bunu, al istersen” dedi. “Dinleyeceğim zaman Internetten ulaşabiliyorum” dedim. Tam o sırada, “Hay sizin Internetinize…” diye başlayan bir cümle duydum mu duymadım mı, tam emin değilim, ama ben de “gerçekten lazım olur mu ki bunlar” diye düşünmekte olduğum için gözümün önünde bir görüntü belirdi. Daha birkaç ay önce üç yetişkin oturup kaset dinlemeli bir ev eğlencesi gerçekleştirdiğimizi anımsadım. Doğru düzgün bir müzik kanalı bulunmayan televizyon yeterince zamanımızı yemişti. Internette sorun vardı. CD çalarını düzeltsin diye teslim edilen müzik setine gereksiz bir kablo takıp elli lira alarak eve yollayan tamirci insanının ürünü, işlevsizliğinin göbeğinde debeleniyordu. Ya ben şarkı söyleyecektim de beni dinleyecekti halk ya da çözüm bulacaktı. Tabii ki daha uzun ömrü olduğuna inanmak isteyen iki Türk insanının parlak zekası devreye girdi ve yeniden kasedi keşfetti. Kolay kolay bozulabilir bir şey değildi kasetçalarlar. Denedik ve… bingo! Çalışıyor! Hemen kasetler döküldü yollara. Gelsin Müşfik Kenter’den Orhan Veli şiirleri, gitsin Mercan Dede kasetleri, kopartsın Neşet Ertaş türküleri… Mum ışığında nefis Datça mezeleriyle süslediğimiz masamız şenlenmişti… Gel de at şimdi o kasetleri…
Bendeki kadir kıymet bilmezliğe de bak sen… Sanki kitaplığının bir rafı Meydan Larousse ansiklopedisinin 24 cildiyle süslü bir insan değilmişim gibi… Her gören “atsana şunları” dediğinde “ama ben onları kullanıyorum” diye böğürmüyormuşum gibi… Internette Türkçe kaynak sıkıntısı hiçbir biçimde aşılamadığı için, bizim kültürümüze, geçmişimize, sanatımıza, coğrafyamıza, edebiyatımıza dair bilgiye hâlâ sadece oradan erişebildiğimi yana yakıla açıklamaya çalışmıyormuşum gibi… Sanki birçok zaman minnacık el radyolarına zevkle muhtaç kalmıyormuşum gibi… Haddini bilmez!
Peki ben bir haftanın sonunda kitaplardan da yazmaktan da, akademik zamazingolardan da sıkılıp ne yaptım dün? Annemin, yıllardır kullanmadığı iskambil kağıtlarını bulmasını rica ettim, sokak satıcısından alınma dandik el radyosundan Yunan ezgileri dinleyip fal baktım. E sıkılmıştım, ne yapayım?!
Tüm bunların üstüne, bu sabah “Zlata’nın Öyküsü” adlı, Bosna savaşı sırasında minik bir kızın tuttuğu günlükten oluşan notların aktarıldığı kitabı okurken gördüğüm şu cümleler beni ne hâle getirdi dersiniz?
“Zlata’nın babası tavan arasında eski bir odun sobası bulmuştu, öylesine eskiydi ki, son derece komik bir görünüşü vardı. Sobayı arka bahçeye koyup, kilerde buldukları biraz odunla yaktılar. Buzdolabından çıkardıkları her şeyi pişirdiler. ……. Elektrikler hâlâ kesikti. Yemeği arka bahçedeki odun sobasında pişirdiler. İyi ki Zlataların bu eski sobası vardı, komşuları da bu sobayı kullanıyorlardı. …… Elektrik kesik olduğu için, akşamları saat 21:00’de radyo kanalıyla durumdan haberdar olabiliyorlardı. Büyükler radyo izlerken Zlata’yla Boyana da kelime oyunları ya da iskambil oynayarak vakit geçirmekte, bazen de resim yapmaktaydılar.”¹ (ss.50,51)
Tamam, kalsın! Hepsi kalsın! Minimalist olamayacakmışım ben demek ki. Atmayın leğenleri de! Getirin tokacımı, çamaşır yuğcam!
Ali Poyrazoğlu, “bilgelik gülmede gizlidir” diyor “Karı Gibi Gülmeyin Lan!..” başlıklı yazısında. “Eğlenmek en sağlıklı düşünme, yorum yapma yollarından biridir.”² (ss.64,65)
Düşünceler eşliğinde eğlenmesi tatlı geliyor tabii de şunları sorgulamadan da edemedim: Sizce yaşamakta olduğumuz ve inanışımca felakete doğru savrulduğumuz bu günlerde neleri saklasak iyi olur ki bir gün su sıkıntısı, elektrik kesintisi, Internet yasaklaması ve tüm bu hallerle eve kapanıp kalmanın uzaması durumunda bizi rahatlatsın? Ya da şunu sorayım: Kısıtlamaları yaşamak zorunda kaldğımız bu günlerde evdeki nelerin varlığını ve güzelliğini yeniden keşfettiniz?
Yakın gelecekten bahsediyorum elbet. Uzağına dair konuşmayı pek de istemiyorum.
***********
¹ Uluırmak, Ü. (2005). Zlata’nın Öyküsü. İstanbul: Papirüs
² Poyrazoğlu, A. (2000). Ödünç Yaşamlar. İstanbul: Can Yayınları
İlk soruya istinaden; sağlık yerindeyse, yemekten keyif alınıyorsa, hele bir de istediğin gıdayı satın alma lüksün varsa, aile yakında olmasa bile sağlıklıysa, film izleyip anlayacak bir ruh hali varsa, iki satır yazılıp çizilebiliyorsa, evde oturmak güzel.
🙂
Bazen eşimle acı acı gülüşüyoruz.. “eskiden bar diye bir yerler vardı, hatırlıyor musun”.. “okul diye bir binaya giderek çalışmamız gerekiyordu ya hani”.. “mezeli sofralarda öbeklenip gecenin ilerleyen saatlerinde coşkuyla sarılışıyorduk diye hatırlıyorum ama…”
Söylediklerinizde çok çok haklısınız elbet. Sağlığın nostaljide kalmadığı bir yaşam dilemek ve bunun uğruna çabalamak en şaşaalı lüksümüz sanırım şu an. Çok teşekkür ederim. Sevgiyle..
Benzeri bizim evde de sıkça yaşanmakta. Armıyorsakta saklayıp göz önünden kaldırıyoruz . Datça da bit pazarı kurulur oralarda alanda satanda mevcut. Akla gelmeyecek şeylerin alıcısı var . Buraların yağmur ve rüzgar zamanı geldi. Bir şeylere ihtiyaç duyarsınız ben buralardayım ((:
Ayda bir kurulan pazarda annem de stant açıyordu birkaç yıldır ve bu da hepimizi çok mutlu ediyordu ama işte bu virüs işleriyle, her şey gibi o da rafa kalktı.
Datça’dan döndüm.. hem de bir kere bile dışarı çıkmadan dönmeyi başardım 🙂 (tebrik ediniz beni). Yürüyüşü çok severim ama o yürüyüşün sonunda denize bakarak ve tatlı Datça rüzgarına yüreğimi açarak oturmak istiyorum. O mümkün olmayınca yürüyüşe de hiç kalkışmadım.
Nazik teklifinizin içtenliğine yürekten inandım. Çok çok teşekkür ederim. Sizinle bir gün mutlaka tanışmak isterim.
Tertemiz Datça ışıltısında görüşmek ümidiyle..
Ne güzel anılar, daha güzel günlerimiz olsun. Mutlaka bir çay içimlik sohbetimiz olsun isterim. (:
Umarım… Teşekkürler.
Özlem hanım, sakin atmayın beta kasetleri bana verin 🙂 . Bazan içindeki kayıtlar hiç bulunamayan türden oluyor. Yıllardır beta/vhs kayıtlarımı DVD’ye attırıyorum ve YouTube paylaşıyorum. Ôzellikle gençler nostaljik seyleri çok seviyor.
Yazıda annemin adı çok geçtiği için söz hakkı doğar diye ilk ona okudum. Pek sevindi, “Belki bunu okuyunca müzik setini isteyen olur, veririz” dedi. Beta kasetleri düşünmemiştik 🙂
Latife bir yana Caanım Mutlu Bey, Beta kasetleri maalesef bulamadım. Bulabilirsem, rahmetli babacığımın görüntüleri olanlar dışındakiler sizindir, söz (Dedelerimin evinde de bir tek daktilolar yok oldu gıcık bir biçimde).
Yazıda bahsettiğim atılık kasetler, dandik teyp kasedidir, 60lık.
İlginize çok teşekkür ederim. Özlemiştim sesinizi.
Cok tesekkurler ozlem hanim. Her zaman guzel yazilarinizi takip ediyorum. Pandemi zamaninda bile bir seyler yazmaya calisiyorum. bu hesabinizdan benim blogumu takip etmiyor olabilir misiniz? Sanirim paylasimlarim sizel ulasmiyor.
Benimde beta kasetlerde abimle videolarimiz vardi. Anilar unutulmasin diye DVD’ye attim bazi. Televizyondan nostalji paylasimlarimlari da youtuba yukluyoru, Ne yazik ki kayitlari aktarmak ve video yuklemek hem masrafli hem de vakit alan bir ugras.
Aslında “özlemiştim sesinizi” derken, kendi yokluğum sebebiyle, siz sevdiğim bloggerlarla muhabbeti özlemiş olduğumu dile getirmek istemişim. Sizler devam edebildiniz de ben aylarca ara verdim. Yazamadım. İstemedim. Yazmayınca da bu dünyaya da uzak durmayı seçti sanırım bünye. Hemen bakıyorum güzel, keyifli, doyurucu ve renkli yazılarınıza. Bunca gezi özlemi duyarken biraz zor olacak olsa da…
Teşekkür ederim…
Ozlem hanim, ara vemek de iyi geldi bana . Ben ayda bir yazi yayinlayinca kendime geldim. Insan kafasini bilgisayarin basindan kaldirinca gercek dunyaya donuyor. Gezmek kadar evde tembellik yapmak da guzel gel. Ama umarim 2021 daha iyi bir yil olur da bol bol gezebiliriz yine.
Umarım Mutlu Bey… Şimdiden Mutlu Yıllar!
Kural dinlemeyen parkta koşturan çocukları dinleyince özgürlüğün çok önemli bir şey olduğunun farkına varıyorum. Az kaldı biriyor 2020.
Özgürlük… Kıymetini yeterince bilemedik de cezalandırıyor mu ki bizi?
2021 daha güzel gelir umarım.
Mutlu Yıllar!
Atma ileride değerlenir. O ilerisi de ne kadar ileride meçhul 🙂
Bir şeylerin parayla alındığı, alınmasının isteneceği ve bunun zevk vereceği bir geleceğimiz olsun inşallah… Aaamiin. Artık neye ne diyeceğimizi, neyi sevip neyi özleyeceğimizi şaşırdık dimi Sevgili Dünyalı Deli?
Bak, otobüslere söyleniyordun, şimdi nasıl özlüyorsundur ılış tıkış gidip gelmeyi. 🙂 Ulaşım işleri birazcık olsun yoluna girebildi mi sizin ülkenizde? Şakamı hoş gör hala durum aynıysa…
Sonuçta.. Kasetleri atmadık.. Artık atılmaz da sanırım çünkü iki gün ve gece boyunca annemle tüm kasetleri çalıp deliler gibi göbek atıp ara ara da ağladıktan sonra ben Antalya’ya evime geri döndüm. Kim daha deliymiş ki?
Antalya kalp tahinli piyaz 🙂 Bi de Portakal Çiçeği Caddesinde tostçu bir abi vardı çok iyiydi. Antalya sıcak olmasa yaşanacak yer 🙂
Kemal Sunal’ın Atla Gel Şaban filmindeki gibi salondaki sandalyelerden ottbüsçülük oynuyoruz ailecek 🙂
Normal zamanda burun kıvırdığımız, umursamadığımız şeyler evlere tıkıldığımız şu günlerde ne kadar değerli olduğunu gösterdi bize.
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi…
Sizi ailece hayal edip güldüm ya burada bir sürü şiki şiki baabaa diyerekten deli!
Happy holidays and all the best to you Ozlem for the new year
❄⛄🎄🎅🎄⛄❄
Oh thank you so much Graham! Nice to hear from you! Merry Christmas! Have a great new year.
Zlata nın babasının hikayesini güzel ve anlamlı buldum gün gelir eskidi diye önemsemediğimiz birşeyleri kullanır işimizi halledebiliriz yani ki bir kıssadan hisse yazısı olmuş çok sagolun elinize yüreğinize sağlık 🤗🥰
Zlata’nın öyküsü gerçekten fazlasıyla dokunaklı. Okurken epey dertlendim.. Zlata’yı Twitter’dan da takibe aldım: @ZlataFilipovic
Negatif etkisi biraz geçince kendi günlüğünü de okumak istiyorum.
Aday göstermeniz de gerçekten çok onurlandırdı. Çok çok mutlu oldum beni seçtiğiniz için. Bir takım sıkıntılardan dolayı zaman yaratıp bloga bakamamak beni çok üzüyor. Bitimine çok az kalmış kaç projem var bilgisayarda, toparlayıp yayınlayamıyorum bile. Dolayısıyla yazı da yazamıyorum. Uygun bir zaman bulursam mutlaka bakacağım Sevgili Fundanur..
Bu kadar gecikince ilgilenmemiş görünmüşüm, çok özür dilerim. Şimdi biraz rengarenk blogunuza dalıp çiçeklerinizi koklayarak rahatlayacağım. Sevgiler…
Estağfurullah rica ederim çok naziksiniz Özlem Hanım hiç öyle düşünmedim herkesin zamanla sıkıntıları ve öncelik tanıdığı çalışmalar oluyor haliyle. Sorun değil 🤗😊Ayrıca ben teşekkür ederim açıklamalı yorumunuz için kolay gelsin çalışmalarınızda başarılar😊🥰🌹
Teşekkür ederim. Sevgiler…
Sevgili Özlem hanım siz benim liebster award adayımsınız detayları son yazımda bulabilirsiniz, sizide etiketledim. Haber vermek istedim iyi günler🤗🥰
Merhabalar Özlem Soydan sizi The Liebster Award’a gosterdim adaylardan birisiniz. Daha fazla detaylı bilgiyi son yazımda bulabilirsiniz sizi de etiketledim. Siz değerli blog yazarına haber vermek istedim. İyi blog yazmalar. Liebster Adaylığı Yazımın bağlantısı https://ismaillfirdevsoglu.wordpress.com/2021/01/11/liebster-adayligi-yazim/
Gurur duydum İsmail Bey! Çok çok teşekkür ederim. Uygun zaman bulduğum gibi bakacağım detaylarına. Epeydir yazamadığım için bloga da bakmamıştım. Geç görmüşüm, kusura bakmayın. Saygılarımla.
Greetings and have a wonderful weekend.
Thank you so much Kally! Thanks for visiting my blog and sharing your kind thoughts. Have an amazing week and year 😊🌼