Belgrad gezisi öncesinde Internette araştırma yaparken bu kente dair Türkçe olarak yazılmış blog yazısı sayısı beni hayrete düşürdü. Birçok ülke hakkında doğru dürüst Türkçe kaynağa bile ulaşamazken bunca insanın Belgrad’a gitmiş ve bir de üşenmeden yazı yazmış olmasına çok şaşırdım. Okumaya başlayınca içeriklerin yakınlığı dikkatimi çekti önce, sonra da olay netleşti zaten. Giden gençlerin birçoğu gizli bir cennet keşfetmişçesine gece hayatına akmaya gidiyormuş. Yani Sırp kızlarına.
Okuduğum şu yorumla saçlarım diken diken olunca tekrar yabancı kaynaklara döndüm zaten: “Sırp kadınları gerçekten çok güzel ve rahatlar. Hemen gülümsüyorlar. Kendini dünya güzeli sanan Türk kızları gibi selam verdiğine pişman etmiyorlar. Ama kızlar, maalesef erkekleri yakışıklı değil.”
Be Allah’ın kulu, sen hiç aynada kendine baktın mı diyeceğim de, “paşam, aslanım, koçum” diye büyüyen oğlan çocuklarımızın kendilerini bir tavus kuşu kadar büyüleyici görmeleri normal tabii. Prenses olarak büyütülmüş bir kız çocuğundan pati yiyince kelle uçuracak kadar sinirleniyor muhteşem Sülümanlar. O yüzden de ecdadına hak verip Sırbistan seferinden boş dönmemeye çalışıyorlar.
Peki çok mu güzel Sırp kadınları? Evet güzeller. Ama çok uzun boylu oldukları için ya da sarışın ve hokka burunlu oldukları için değil, çok zeki, kültürlü, donanımlı oldukları, dolu bir kafanın göstergesi olan zehir gibi delici bakışları için güzeller. Hayatlarına sahip çıkıp hem çalışmanın hem de eğlencenin hakkını verdikleri için güzeller. Özgürlüklerinin kıymetini bildikleri için güzeller. Parkta satranç oynayan amcaların onları rahatsız etmeyeceğini bildikleri için güzeller. Ayrıca, spor yapmak ve sağlıklı beslenmek yaşantılarının vazgeçilmezi olduğu için son derece atletik vücutlarıyla sahilde cüretkar slip mayolarla salınan (uzun paçalı donlarla değil) çekici erkekleri gibi kadınlarının da vücudu gayet bakımlı.
Çok mu rahatlar? Sokakta üstünüze atlamıyorlar. Seviyesiz bir yılışıklık sergilemedikleri gibi böyle davranan bir erkek aramadıklarını da belli ediyorlar. Sorularınızı düzeyli bir şekilde yanıtlarken ciddiyetle esprilerini de yapıyorlar. Gayet iyi olan İngilizceleriyle bilgi birikimlerine ve iş becerilerine hayran bırakıyorlar. Birçok Türk genci İngilizce bilmeden Belgrad’a giderken bu insanlar tatile Türkiye’ye gelecekleri için ya da Türk arkadaşları var diye dilimizi öğreniyorlar. ‘Kalemeydan’, ‘çorba’ ve ‘börek’ kelimelerinden değil, dili konuşmaktan bahsediyorum. Ve evet eğlenmeyi de çok seviyorlar. Zaten ucuz olan ülkede alışverişlerini yapıyor, giyinip süsleniyor, buluşup sohbet ediyor, gecenin geç saatlerine kadar sokaklarda dolaşıyorlar. Kız-kıza gece kulüplerine de gidiyor, sahilde tangayla paten de kayıyorlar. Çok güzel değil mi? Kardeşinizin ya da kız arkadaşınızın kalça altlarını açıkta bırakan bir şortla gecenin bir yarısı eve tek başına dönmesini nasıl karşılardınız? Durun ben söyleyeyim, ona güveniyorsunuz ama çevreye güvenmiyorsunuz değil mi? Erkeklerin nasıl düşündüğünü biliyorsunuz çünkü. Açık giyinsek kapatırsınız, kapansak başkalarının açıkta kalan yerlerine bakarsınız. Kapansan Kezban, açılsan yollu. Rahat cinsel ilişkiye girsin istersiniz ama evlenmek için girmemişini ararsınız. İki sırıtsa iş atıyor dersiniz. Ne yapsın Türk kızı? Dört taraftan hissettiği baskıyla bedenen de ruhen de küçüldükçe küçülüyor.
Belgrad sokakları geceleri kadın kaynıyor. İşinden gücünden ya da eğlencesinden dönen, rahat giyimli kızlar. Gündüz ayrı gece ayrı davranılması gerektiğini düşünmeyen huzurlu görünümlü hanımlar. Lütfen İstanbul’da yaşayan bir kadının kendisini koruyabilmek için ne kadar çaba harcaması, dolayısıyla gergin bir hayat geçirmesi gerektiğini aklınızda tutabilir misiniz? Siz olsanız yanınıza gelen tanımadığınız erkeğe gülümser miydiniz? Olayı tecavüze vardırmaya gerek yok. Çoğu Avrupa ülkesinde ve Kuzey Amerika’da gece barda eğlendiğiniz adama “iyi geceler” deyince gitmesini bilirken, sırnaşık Tarık Akan’ın sonunda mutlaka kızı kaptığı filmleri izleyerek büyümüş Türk erkekleri lambaya yapışmış sinek gibi kalıyorlar. Biz de, gelmesinler diye ışığımızı hiç açmamayı tercih ediyoruz. Çünkü dünya güzeli olmadığımızı unutarak yapışan seviyesiz erkek sürüsünden çok rahatsız oluyoruz. Oysa son yıllarda beni en etkileyen davranışlardan biri hiç tanımasam da kalitesini görebildiğim bir erkekten geldi ve içtenlikle gülümserken ağladım. Sizin Sırp kızlara yakıştıramadığınız erkeklerden Vladimir, darbe ertesi uçak bulamayıp ülkemize dönemeyince evinin kapılarını sonuna kadar açarak ücretsiz kalmamızı teklif etti tüm içtenliğiyle. Siz insan gibi düzeyli davranıp başkalarının sınırlarına saygı gösterdiğiniz sürece onlar da size öyle davranıyor. Ama kuyruğuna basarsanız bütün kediler ısırır.
Sadece kızların değil tüm Belgrad nüfusunun hedonist bir halk olarak tanındığını bilip bu denli güzel bir mutluluk anlayışının ve yaşama keyfinin nereden geldiğine yoğunlaşabilirseniz hepimiz için hayırlı olabilir. Hadi dil öğrenme gereği duymuyorsunuz ama gitmeden hiç olmazsa tarihe dair birazcık araştırma yapabilirseniz belki kızlar sizden etkilenebilirler. Yıllarca Avusturya’ydı, Macaristan’dı, Osmanlı’ydı, yaşananlardan bahsetmiyorum. Dünya Savaşları ve Balkan Savaşları konusundaki ders notlarınızı gözden geçirerek başlayın. ‘Partizan’ın sadece bir futbol takımı olmadığını bilin. Yugoslavya’yı, Tito’yu ve Tito sonrası dönemi de bir araştırın bakalım bu insanlar neden barış döneminde hayata sımsıkı sarılmış olabilirler. Şu an hüküm süren huzurlu havayı güler yüzle ciğerlerine çekme sebepleri ne olabilir.
Tabii yazılanlar asla bir toplumun tamamı için geçerli olmayacaktır. Madalyonun öbür yüzüne de bakmanız ve dikkat etmeniz gerek. Her toplumda olduğu gibi, daha lüks ya da daha rahat bir hayat yaşayabilmek için arayışta olan kadınlar ve tabii erkekler var. Rahatlık peşindeyken huzurunuz tamamen kaçabilir. Anlıyorum, cinselliği aşamazsak sağlıklı bir toplum olamayacağımızın bilincinde olduğunuzdan bireysel bir arayış içine girmişsiniz. Bakkala ekmek almaya gitmeye üşenirken pasaport alıp Sırbistan’a gitmeniz takdire şayan ama Türk kızlarına laf edeceğinize biraz kendinize çekidüzen verip biraz da onları anlamaya çalışırır ve yüklerini hafifletirseniz birlikte hayatı daha yaşanır hale getirebilirsiniz. Sonuçta ne uzun bacak ve mavi göz bizi kurtaracak ne de üçgen vücut ve baklavalar.
Erkeklerimizin desteği olmadan Türk kadını rahatlamayacak. Biz rahatlamadıkça da siz mutlu olamayacaksınız. Karşı duracağımıza yanyana hareket edersek belki bir gün biz de tüm kabuslarımızdan kurtulup hayata dört elle sarılabiliriz de gerçekten rahat insanlarımız olur.
mustafa tezel said:
Özlem Soydan said:
Aaah mükemmelmiş Mustafa Bey. Deminden beri kahkahalar ve gözyaşları eşliğinde izliyorum. Çok teşekkür ederim paylaştığınız için. Oldukça paralel döktürmüşüz kendisiyle de benim buraya yazamadığım bir cümleyi çok da güzel parmağıyla da göstererek dobra dobra söylemiş Feyyaz Bey, helal olsun böyle harika avukatlara!
mustafa tezel said:
Yazmaya devam…
şenol said:
Sevğili Özlem Hanım çok güzel ve cesurca anlattığınız Türk erkeği ve Türk toplumu nun adeta sosyal yapısını özetleyen izlenimlerinize katılmamak mümkün değil.Güzel bir sosyolojik analiz yapmışsınız.İnsan davranışlarını ve analizlerini yaptığınız tespitlere hayran kalıyorum.İşte bu yüzden sizi beğenerek okuyor ve takip ediyorum.Çünkü çok samimisiniz de ondan. Maalesef biz Türk erkekleri genellikle böyleyiz.sadece cinsel açlığımız yok hemen her konuda açlığımız var.Nedenmi çünkü Müslüman gibi yaşamadığımız için.İnandıgımız gibi yaşamıyoruz.Bu vesile ile selam ve saygılarımı sunar sağlıklı ömürler dilerim sevgili hocam.sizi seviyorum.
Özlem Soydan said:
İçtenliğiniz için ben teşekkür ederim Şenol Bey.
Ne olduğumuzu, kim olduğumuzu ve ne istediğimizi, hatta değerimizi bilemedik bir türlü değil mi? Tarihimiz de bu yüzden manipülasyonlarla dolu muhtemelen. Hep başkalarına öykünmüş, kendi zenginliklerimizin değerini bilememişiz. Ne diyeyim, umarım bir gün aslında ne harika varlıklar olduğumuzu fark eder de kendimize ve birbirimize eziyet etmekten vazgeçeriz.
şenol said:
Bir şey, aslında iyi olduğu için mi din onu emretmektedir, yoksa o şey, din emrettiği için mi artık ‘iyi’ olmuştur?
Bir şey, aslında kötü olduğu için mi din tarafından yasaklanmaktadır, yoksa o şey, din yasakladığı için mi artık ‘kötü’ olarak vasıflandırılmaktadır?
İyilik ve kötülük zâtî midir, yoksa izâfî mi? İnsanların mükellefiyetine dair bilgiler aklî midir, yoksa ilahi mi?
Bu soruları içeren konu, Sokrat’tan başlayarak Antikçağ Yunan filozoflarını, Hıristiyan ilahiyatçılarını ve son yüzyıllardaki Avrupa filozoflarını meşgul ettiği gibi, eskiden beri müslüman düşünürlerin de üzerinde durduğu konuların en önemlilerinden biridir.
Sevgili Hocam İyiliğin ahlakın mutlaka dinden kaynaklanması gerekmediği,dinlerden bağımsız olarak da iyi bir ahlak anlayışının olabileceğine dair düşüncelere sevk etti beni. Neden mi..Avrupa Japonya ,Kanada, gibi gayrimüslim gibi ülkelerin sadece teknolojide değil ahlakın çeşitli alanlarında da bizim toplumlarımızın, çok önünde olduğuna inanıyorum. Siz ne dersiniz hocam yabancı ülkelere seyahat etmiş biri olarak bu konuda eminin gözlemleriniz olmuştur.bu vesile ile Kayseriden selamlarımı sunuyorum..
Özlem Soydan said:
Ateisti bol ülkelerden Japonya halkının ahlak anlayışı ve ilkeli duruşu hepimizin malumu. En son gezim olan Sırbistan anılarım da dekolte kıyafetiyle bir yere giderken yanından geçtiği kiliseye iki dakikalığına uğrayıp ibadetini yapan genç kız gözlemleriyle dolu. Baskıcı anlayışın ve dayatmanın yanlış olduğuna hep inanmışımdır ve ‘din’ kavramı kulağa o kadar yüce geliyor ki içeriğinde baskı olduğuna inanmak zor geliyor. Kaldı ki sevgi yürekten ve inanmaktan gelir, inanmadığımız şeyi yapıyormuş gibi olmanın da ne kendimize faydası vardır ne de dine. Saygılar Akdeniz’den…
oblomovsite said:
öncelikle; bu yurtdışına giden insanlarda, oranın kadını hakkında yahut erkeği hakkında blog yazmak adet oldu sanki:)
muhafazakar baskı, aile baskısı ve ataerkillik devam ettiği sürece, uçan arabalar da çıksa maalesef, bu durumlarla sıkça karşılaşacağız. saygılarımla.
Özlem Soydan said:
Evet, ben de ilk defa yapmış oldum ama beni buna şartlar zorladı 🙂 Okuduğum bloglar ve sözlük yazılarından fenalık geçirince oldu.
Uçan araba Türkiye’deyse kadınlara etekle binme yasağı gelir herhalde de Sırp kadına yakışır…
Teşekkür ederim oblomovsite. Baskısız günler…
coffeesoundslikethat said:
Kelimesi kelimesine hak veriyorum. Tebrikler 👏
Özlem Soydan said:
Çok teşekkür ederim. Güzel günler..
insanalameti said:
Türkiye’deki kadın erkek sorununu ele aldığınız bu yazıyı-ben bu açıdan baktım- iki kez okudum. Yeteri kadar düşündükten sonra yazının bazı bölümlerini öne çıkarmak istedim ve yorumumu da bu doğrultuda yaptım. Peşinen söylemem gerekir ki düşüncelerinizin dışa vurumu olan bu satırların hepsi, birer “çığlık” niteliğinde. Karşımda satırlar yoktu. Bu konudaki sorunlarını, çözümsüzlüklerini, içine attıklarını yüzüme haykıran bir kadın vardı.
Alıntı: Okuduğum şu yorumla saçlarım diken diken olunca tekrar yabancı kaynaklara döndüm zaten: “Sırp kadınları gerçekten çok güzel ve rahatlar. Hemen gülümsüyorlar. Kendini dünya güzeli sanan Türk kızları gibi selam verdiğine pişman etmiyorlar. Ama kızlar, maalesef erkekleri yakışıklı değil.”
Yorum: “Selam verdiğine pişman etmiyorlar” kısmından bir şey anlamadım. Verdiğinin selam olduğunu zanneden biri yazmış sanırım. İletişim kurma konusundaki beceriksizliğini itiraf etmiş olarak algılıyorum bunu.
Alıntı: Açık giyinsek kapatırsınız, kapansak başkalarının açıkta kalan yerlerine bakarsınız. Kapansan Kezban, açılsan yollu. Rahat cinsel ilişkiye girsin istersiniz ama evlenmek için girmemişini ararsınız. İki sırıtsa iş atıyor dersiniz. Ne yapsın Türk kızı? Dört taraftan hissettiği baskıyla bedenen de ruhen de küçüldükçe küçülüyor.
Yorum: Burada bahsettiğiniz problem çok önemli. Kafaların hangi konularla meşgul olduğunun açık ve net tarifidir. Aslına bakarsanız böyle düşünen bir erkeğin ailesine, eğer evlenme çağında ise annesine de ciddi olarak bakmak gerekiyor. Bu kıstasların çoğu, oğluna kız arayan annelerin olmazsa olmazlarından. Bu kısımda kadınlara da büyük görev düşüyor bence.
Alıntı: Sonuçta ne uzun bacak ve mavi göz bizi kurtaracak ne de üçgen vücut ve baklavalar.
Yorum: “… ne de iki bacak arası bizim sonumuz olacak.” Görünenin ardına bakılması gerektiğine işaret ettiğiniz bu bölüm tam bir evrensel mesaj niteliğinde.
Alıntı: Erkeklerimizin desteği olmadan Türk kadını rahatlamayacak. Biz rahatlamadıkça da siz mutlu olamayacaksınız. Karşı duracağımıza yanyana hareket edersek belki bir gün biz de tüm kabuslarımızdan kurtulup hayata dört elle sarılabiliriz de gerçekten rahat insanlarımız olur.
Yorum: Ben toplumun bu yarasını iyileştirecek olanların yine kadınlarımız olduğunu düşünüyorum. Erkek mutlaka sorumlu; ancak erkekleri yetiştiren kadınlarımız da en az erkekler kadar önemli. Oğluna evlenmesi için kız bakan bir anne, sizce daha önce ilişkiye girmiş birini oğluna layık görür mü? Ya da açık giyinen birini? Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu sebeple Kadınlar kendi geleceklerini kendileri inşa edecekler…
Değerli yazınız için teşekkürler…
Özlem Soydan said:
Çok Kıymetli İnsan Alameti,
Değerli vaktinizin oldukça büyük bir kısmını ayırarak yaptığınız derin değerlendirme ve yüreklendirici yorum için içten teşekkürlerimi kabul edin. Karşılıklı iki lafın belini kırıyormuşuz tadındaki enfes yorum tarzınızı kuru bir teşekkürle geçiştirmek istemediğim için bu kadar geciktim. Af dileğimi de kabul ediniz lütfen. Bazen oluyor işte. Beş gün önce yazdığım yazımı da anca şimdi koyabildim bloga.
Fikir yazılarımdan birine yorumunuzu dilerken haksız olmadığımı çok net gördüm. Satırlarınızdan yaşa(n)mışlık kalitesi süzülüyor. Gerçekten de çok sinirli bir günümde çığlık çığlığa yazdım bu yazıyı ve yaptığınız yorumlarda geçen düşünceleri iliklerime kadar hissederek döktürdüm.
Satır aralarını bu kadar güzel okuyabilen deneyimli bir okurun yazım hakkındaki yorumlarını görebilmek doğru yolda olduğum hissini pekiştirdi.
Teşekkür ederim.
insanalameti said:
Merhaba Özlem;
Vaktim değerli gerçekten ve ben bu değerli vaktimi, “değerli yazına” yorum yaparak geçirdiğim için çok keyif aldım. Yorumunu görünce de vaktimin boşa gitmediğini gördüm. Af dileği kısmını da bir kenara bırakalım. İnceliğinden dolayı yazdığını tahmin ediyorum ama abartma lütfen 😉 İletişimin günümüzdeki kadar hızlı olmasına da karşıyım ben. Hızlı iletişim, mesajın içeriğini de zayıflatıyor bence. Biliyorsun zaman olgunlaştırır. Ne demek istediğimi anlıyorsun.
Benden bu yazıya bakmamı istemen ve düşüncelerimi merak etmen, gerçekten senin doğru yolda olduğunu gösteriyor. Fikirlere açıksın, gelecek eleştirileri önemsiyorsun…
Yaptığın yorum, yeni yorumlar yapma konusunda da beni cesaretlendirdi. Bunu itiraf etmeliyim.
Yeni yazılarında ve yorumlarda buluşmak üzere…
Özlem Soydan said:
Kesinlikle! Görüşürüz
Jai Wai said:
Öncelikle yazına hak verdiğimi belirtmek isterim. Doğru haklısın , erkeklerin tutumu ve bakış açısı sizi bu hale getiren. Ama bu çok boyutlu bir konu. Enine boyuna belki irdeleyebilirim bu konuyu ama başlıca iki temel sorun varken buna gerek yok . Çünkü bu durumu doğuran iki temel etken var, onlar yok olmadıkça bu topraklarda bu sorun asla çözülemez. Dinde bağnazlık ve cahillik yok olmadıkça bu durum devam edecek. Halbukisi tek yapmamız gereken Atatürk ün bize gösterdiği yolda ilerlemekti.
Hasan Erisen said:
Ozlem hanim,
Sirbistan,yasam bicimleri,kizlari ve erkekleri ve bizde ki karsiligi hakkinda yazdiginiz yorumu soluksuz okudum.cok guzel onemli bir gozlem yapmisiniz Tebrik ederim. (Cok guldum, Yalniz su bizim erkeklerle ile ilgili olan kisim)Bende sizle ayni fikirdeyim ancak Bundan sonra ki 100 yilda bizim Turk erkegini degistiremezsiniz. Aileden degisim baslar oda Bizde zor.
Saygilarimla.
Özlem Soydan said:
Kabul etmek istemesem de maalesef yerden göğe kadar haklısınız Hasan Bey. Haberleri izledikçe durumumuzun daha da kötüye gittiğine dair acılara kapılmamak elde değil.
Yazıma duyduğunuz beğeni ve samimi yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Alev Abla said:
Güzel yazılarından sonra yorumları da okuyorum keyfim katlanıyor. Yazılmayan ya da satır aralarından okunamayan var mı? ararım. Herkes doğru okumuş.*İnsanalameti* arkadaş doğru tespit etmiş benim de bu konudaki tek gerçeğim; o erkekleri yetiştiren de bir kadın. Yani biz anneler. Sevgiyle…
Şafak said:
Baba büyüksün. Çok güzel ve faydali olacağını düşündüğüm bir yazi. Yüreğine sağlık. Ben biraz geç kalmışım yazınızı okumakta. Umarım siz geç kalmazsınız)))). Iş kurmak niyetiyle gitmek istiyorum. Fikrinizi sormak isterim. Başka yazılar okudum. Hiç biri sizinki kadar samimi ve mantıklı değildi daha çok ergen yazilariydi. Görüş bildirirseniz sevinirim.
albaraz said:
Blogunuzla yeni tanıştım ve ilk okuduğum yazıya bayıldım! Sırbistan kültürünü, tarihini ve de ülkemizle olan ilişkilerini; “kadınlık” problemleri le harmanlayarak ne de güzel aktarmışsınız. Tebrik ediyorum. Öğretmen olduğunuz için yazı dili, kurgu ve imlaları takdir etmek bana düşmez belki ama yine de belirtmeden geçmeyeyim. Sevgiler.
Özlem Soydan said:
Merhaba. Çok sevindim duyduklarıma. İnsan önemsediği bir konuyu iyi yapıp yapamadığını duymak istiyor. Teşekkürler.
Ben de yorumunuzun kalitesine bayıldım. Sizinle tanıştığıma sevindim. Güzel okumalarımız ve yorumlaşmalarımız olsun dilerim. 🙂
albaraz said:
Teşekkür ediyorum, çok iyi anlıyorum zira aynı hissi ben de yaşıyorum sık sık. Geri bildirim almak güzel, olumlu-olumsuz fark etmez. Bir şekilde dikkate alınmış oluyorsun çünkü ve her insan bunu ister, belli etmese de.
Ben de sevindim tanıştığımıza. Gecikmişiz biraz ama olsun, her şeyin bir zamanı var:) Sevgiler.
Özlem Soydan said:
Birkaç aydır bloga giremiyordum. Ondandır gecikmemiz. Güzel günler…
Sacit sonmez said:
Sırbistan çok kötü bir ülke burasi çöplük gibi..burada yaşadığım için biliyorum.tavsiye etmiyorum bu ülkeyi insanları da hiç de öyle iyi değiller.