Salonumun hâlini görseniz kaçarsınız. Tabii ki fotoğrafını koymuyorum. Evde oturmadığımız günlerde daha düzenliydim. Şimdi evi toplayacağım diyerek yana yakıla dağıtmakla meşgulüm.
Anlayacağınız üzere, altı yıldır dolapta dinlenmekte olan kutular açılıyor. Ankara’dan taşındığımızdan beri hiç ihtiyaç duymadığımız aşikâr olan eşyalar salon halılarının üzerinde çok özgün motifler oluşturuyor. Minimalistler benden nefret eder! Ortam o derece tatlı yani. En azından halılar tozlanamayacak ama bana sorarsanız.
Aralarından bir tane çektim ve bu sayede güne Orta II Milli Tarih kitabı okuyarak başlamış oldum. Konu: Amerika’nın Keşfi. EBA derslerini takip edecek hâlim yok ya. Kitap okuyorum elbet. Kristof Kolomb hakkında genel bilgi verip, yola çıkmak için yaptıklarını özetleyip demiş ki Niyazi Akşit: “Kristof Kolomb bu gemilerle 1492’de Atlas Okyanusu’na açıldı ve zahmetli bir yolculuktan sonra Antil Denizindeki adalara vardı. Bu yerleri Hindistan’ın batısındaki adalar sandı. Bundan sonra Amerika’ya üç sefer daha yaptı. Amerika’nın orta ve güney kıyılarını buldu. Fakat yeni bir kıta keşfettiğini anlayamadı. Son seferinde zincire vurularak geri getirildi. Ölünceye kadar yokluk içinde yaşadı. Kristof Kolomb’un ölümünden sonra Amerika’ya bir gezi yapan Ameriko Vespuçi adında İtalyan bilgin gemici, buranın yeni bir kıta olduğunu dünyaya ilan etti. Onun için bu ülkeye Amerika denildi.” (s.74)
Tabii bu kitabı elinize ilk aldığınız yaşlarda bu satırları ezberleyip sınava giriyorsunuz sadece. Ellisine varana kadar birçok konuda kafa patlatmış bir insan olarak okuduğunuzda ise kendi sınavınızı veriyorsunuz. Sabah sabah düşündüm kaldım işte Kolombla Vespuçi’yi. Birleşik Devletler vatandaşları Kolomb’u anmayı ve keşif yılını 1492 olarak paylaşmayı ihmal etmiyorlar ama keşke kıtanın adı Kolomb olsaymış. Nedir isim babasının Vespuçi olmasını sağlayan? Ya da bir Kristof Kıtası olmamasına sebep olan?
Kolomb, yoksulluktan gelmiş, cesur, bilgili bir eylem adamı. Cenovalı, Lizbon’da yaşıyor, istediklerini yapabilmek için İspanya Kral ve Kraliçesinin huzuruna çıkıyor. Fikir yürütebiliyor, girişimci ruhu var ve eyleme geçiyor. Deli diye gülseler de dedikleriyle ilgilenmeseler de asla yılmıyor. Hedefe ulaşmak için yeni yollar deniyor. Güçlü. Kararlı. Demek ki tüm bu üst düzey meziyet, bir ürüne sahip çıkmamıza, bir işe son noktayı koymamıza, bir yaşama isim vermemize yetmiyor. Nedir peki Sayın Bay Ameriko’da olup da Kolomb’da olmayan? Fakir olmak mı? İmkanların yetersiz olması mı? Destek görememek mi? Onlar da elbet oldukça etkilemiştir durumu ama sanki yine de bu sorunun yanıtı daha çok Akşit’in şu cümlesinde gizli: “Fakat yeni bir kıta keşfettiğini anlayamadı.” Vespuçi bunu anlamakla kalmadı, bir de dünyaya ilan etti.
Fikir üretmek, heyecan duymak, idealin uğruna çok çabalamak, cesaretle atılmak, denemeye devam etmek kadar kıymetli nitelik ve davranışımız bile sonuç aşamasında yetersiz kaldığımızda çöpe gidiyor. Elde ettiğin değerlerin farkına varmak, tanımlayabilmek ve bunu etrafa duyurma çabası yani reklam, işin oldukça önemli tamamlayıcıları. Yoksa sadece zincire vurularak geri getirilir ve ölünceye kadar yokluk içinde yaşarsınız. Kaçırdığım bir nokta var mı?
En iyisi, bu salon birazcık daha böyle dursun. Ben romanıma döneyim…
Kolomba hiç bu açıdan bakmamıştım, üstüne biraz düşüneceğim şimdi.
😄 Çok teşekkür ederim
Ben teşekkür ederim,yorumun gerçekten beni düşünmeye yöneltti.
Kaçırdığınız bir nokta yok. Benim ömrüm boyunca yapamadığım şeye parmak basmışsınız. Elinize sağlık.
Teşekkür ederim! Ben de başarısızım.. O yüzden sanırım tarih kitabı okurken bile böyle kafama kafama vuruyor cümleler. Şimdi bahsettiğiniz diğer konuyu bekliyorum sabırsızlıkla 🙂
Yazıyorum ama an ve an her şey değişiyor. Aslında bu konu sizin tuvalet kağıdı başlıklı yazınıza yaptığım yorum ile başladı. Biraz önce son yazınıza da yorum yazdım ama yine denetim yazısı çıktı. Anlaşılan konu tam olarak çözülmemiş, sizin yorumlarınıza cevap verebiliyorum ama kendim yazdığımda denetim kapı gibi karşımda. Neyse öncelikle eşinizin babası için üzüldüm, Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.
O yazınızda karamsar bir havanız vardı, ben öyle hissedip yorum yazmıştım, ‘tuvalet kağıdı, maske ve kolonya yok ama sizi gülümsetecek içten yazılmış bir şiiriniz var,’ benzeri şeyler yazmıştım. Yanlış hatırlamıyorsam Calmkate isimli bir blogger sizin için bir şiir yazmıştı. Neyse ben yorumu gönderdim ama hemen şimdi olduğu gibi denetim için bekliyor yazısı çıktı. Bir süre sonra yaptığım yoruma döndüm ama ortada yoktu. tekrar bir şey yazıp gönderdim ama yine aynı şeylerle karşılaştım. Daha önce böyle bir olayı yaşamadığım için sizin yorumu beğenmeyip sildiğinizi düşündüm, çünkü benden sonra yapılmış yorumlar orada yer alıyordu. Başka bir zamanda değişik bir blogda okuduğum yazıya yorum yaptım ama denetim yazısı pat diye karşıma çıktı. O zaman konunun benimle ilgili olduğunu anladım. Kurcalamayı, neden, niçin, nasıl sorularına cevap bulmayı sevdiğim için wordpress içinde epeyi bir dolaşıp bakındım. En sonunda yorumların neden engellendiğinle ilgili bir yer buldum. Yasaklı kabul edilen kelime ve yazılar söz konusuysa yorumları denetimde kuyruğa sokuyor veya siliyor. Benim yorumda yazdığım maske, kolonya kelimeleri bu günlerde yasaklı kelimelerden olabilirdi. Ayrıca bunları yazan kişinin isminin başında bir de dr olunca tamam dedim, bunlar beni tıp doktoru zannediyor. Ya bunlardan oluyor, ya da yazılarımla problem yaşayan birileri beni şikayet edip engelledi. Gördüğünüz gibi senaryolar çok ama içlerinde kesin doğru denebilecek bir şey de yok. Biz Türklerin kafası biraz farklı çalışır, bilgisayar kilitlenirse veya problemi çözemezsek açar kaparız, hakikaten de iyi bir çözüm olur.Ben de böyle düşünerek ne yapacağımı bulmaya çalıştım. o arada bir blogger bana ilham oldu. Blog isminin başındaki dr’yi kaldırıp soyadımdan sonra aynı anlama gelen PhD’yi koydum. İlla arkadan dolanıp bu yorum işini çözeceğim. Bunu ayarlardan düzeltmek kolay da ben maalesef yazı etiketlerinde de dr’yi kullanıyorum ve bunları tek tek düzeltmek zor. İnatçıyımdır, bu işi sırayla yapmaya başladım ama iş hassas. Etikette düzeltme sonrası virgül konulmazsa yapılanların boşa gittiğini otuz kırk düzeltmeden sonra anladım.Son iki gündür her fırsatta bunu yapmaya çalışıyordum ama her düzeltme sonrası yazı güncelleniyor ve en başa dönüyor. Bu işle cebelleşirken sizden gelen yorum beni nasıl sevindirdi anlatamam. Daha yapılacak olanları gülerek bir kenara bıraktım, teorimin çökmesine üzüldüm mü asla, ancak hâlâ tedirginim anladığım kadarıyla denetim sürem kısalmış. Kendime şöyle diyorum, Jai yen yen. İşte böyle umarım sıkılmadınız.
Takdir etmemek elde değil Gürcan Bey! Nasıl kovalamışsınız olayı. Ben başaramazdım bunu.. Gelen yorumları geç yanıtlayabildiğim için her seferinde çok çok üzülüyorum, en azından bu kez sevdiğim bir blog yazarını mutlu edebildiğim için ben de sevindim açıkçası.
Diğer blogdaki yazışmamızda da söylediğim gibi, sizden gelen yorumları asla silmem. Bilakis, mutlu oluyorum sesinizi duyunca. Yorum yazdığınızda ben de bilgisayar başında, blogdaysam hemen onaylıyorum zaten. Ama bazen günlerce giremiyorum WordPress’e. Yorumlar da denetim için beklemeye devam ediyor. Belki öyle bir şeye rastlamışsınızdır. Sizin kendi blogunuzdaki yorumlar onay istemeyen cinsten sanırım, değil mi? Yani yazdığımız gibi yayınlanıyor. Birçok blog yazarı denetimli yapıyor yorum yazma işini. Malum, küfürden başka kelimeyle kendini ifade etmeyi beceremeyen çok vatandaş var yine bu güzel ülkede.
Bu arada, size bu yorumu yazarken aklıma geldi, yorumlar kısmını açıp bekleyenlere baktım. İki yorumunuzu orada buldum. Bir de Ecren Hanımın yorumu bekliyormuş. Bana bildirimi gelmedi bu yorumların da. Diğer blogumda onaylanmamış yorum olmadığı için, bugün gördüğüm “1” yazısı dikkatimi çekmişti, ama bu blogda daha fazla olduğundan hiç dikkatimi çekmemiş. Çok üzgünüm. Dediğim gibi, bu aralar WordPress yorumlarında bir sıkıntı varmış. O şiiri yazan Kate’ten duydum bunu. Kendisi doğrudan WordPress yetkililerine yazmış. Özür içeren yanıt da almış ama sanırım o da çözülemediğinden bahsetmişti.
Başsağlığı dileğiniz için de teşekkür ederim. Zor zamanlar ve böyle bir zamanda yakınınızı kaybetmeniz çok daha zor oluyor…
Ama kesinlikle jai yen yen! İyi ki varsınız.
Bende de durum az farkla aynı. Merakım o kitapları ne yapmayı düşünüyorsun 🤔 malum bilgilerde yenileniyor ya 😁😘
Bilmiyorum… Düşünemediğim için duruyorlar zaten.. Ne zaman bir şeyler atmak istesem önce onlara uzanıyorum. Kolay yerden başladığımı sanıyorum. Ama olamıyor. 5-6 tane Tarih, Edebiyat, Psikoloji kitabı. Seviyorum kendilerini… Bizim okuduğumuz kitaplarda ne yazdığını görmek bile hoşuma gidiyor. Ne yapsam?
Kolomb vesilesiyle parmak bastığınız, dikkat çektiğiniz meziyetler ve değerler mühim, sahip olduğunun ya da başardığının tam olarak bilincine varmak, şöyle biraz geriye gidip belki de uzaktan bakmak gerekiyor. Kolomb’un yanılgısı buydu değil mi ? yani Hindistan’a bir kestirme yol bulmak için yola çıkınca, ayak bastığı karayı orası sanmış, çünkü hedefi oydu, hesaplarına güveniyordu, sonuç başka türlü olamazdı ona göre. Durup manzaranın tamamına bakamadı muhtemelen. Zaten bu yanlış yüzünden ingilizce de Hintlilere de kızılderililere de “indian” diyorlar. İlk gördükleri kızılderilileri “burası hindistan olduğuna göre bunlar da hintli” diye adlandırmış olmalılar.
Bütün bunlar bir yana, Kolomb’u alternatif tarih kitaplarından okursak can sıkıcı şeyler de öğreniyoruz. Yani ders kitaplarının yarattığı sempati ve kurdurduğu empati o adamın yerli halka eziyet eden eylemleri desteklediğini hatta bizzat uyguladığını duyunca yıkılıyor. Bunu da bilmek lazım.
Lafı daha fazla uzatmadan, Ameriko Vespuçi isminin kıtaya verilmesini bence neden haketmiş biliyor musunuz ? Tarihçi değilim ama buradan bakınca, Kolomb bir kaşiften çok tüccar gibi görünüyor bana. Zira, zaten bilinen bir yeregiden daha kısa bir ticaret yolu bulmakmış niyeti. Bu ona büyük ödüller ve tüccarlara büyük kazançlar getirecek bir girişim olacaktı. Bu hesapla yola çıktıysa gerçekten kaşif ruhunu kaybetmişti. Bu hırsla tanıyamadı sanırım yeni kıtayı.
Ne kadar güzel anlatmışsınız Sedat Bey. Teşekkür ederim. Böylesi bilgi ve özgün bakış açısı görünce ister istemez blogunuzu aradım, takip etmek istedim ben de sizin yazdıklarınızı. Ama yok sanırım, değil mi?
Ben edebiyat okudum ve tarih ilgim de üniversitede başladı anca. Sonrasında da çok sevdim. Ama beşeri bilimler öyle keyifli bir inceleme alanı ki neresinden bakarsanız öyle şekilleniyor. Kanımca öyle tabii. Ben ki gözünün önündeki bir sandalyenin varlığını bile sorgulayan felsefeye bayılırım, kaldı ki tarihi bilgilerin ne derece doğru olduğu, kime göre gerçeği yansıttığı gibi yerlerden zaten asla çıkılamayacağını düşünüyorum. Sadece sabah sabah o can yakıcı cümleyi görünce kafamda zınlamaya başladı ve iki satır karalamak istedim.
Söyledikleriniz daha da başka zınlamalar yaratıyor dünya kadar yuvarlak kafamda. Hindistan’ı bulmak için Türkiye’den batıya batıya gitmiş gibi görünüyor hayatım. “Hedefim oydu, hesaplarıma güveniyordum, sonuç başka türlü olamazdı bana göre. Durup manzaranın tamamına bakamadım muhtemelen.” Pek çok beşer gibi…
Eğitim İngiliz ve Amerikan edebiyatı, tarihi ve kültürü ağırlıklı olunca olanı biteni başka pencereden de görebilme olanağım oldu bir nebze (Zaten geçmişimizin ders kitaplarında yazanları hiç hatırlamıyorum ki). Bizlerin ‘kızıl derili’ olarak basit bir biçimde bahsettiği yerli halka yapılanları insanlık ve hatta doğanın kendisi affetmeyecek gibi geliyor bana sanki. Gerçi doğa neyimizi affedecek ki…
Asıl ben çok uzattım yine her zamanki gibi. Kısaca, ziyaretiniz, zaman ayırdığınız, yorumlayacak kadar kıymet verdiğiniz ve gerek benimle gerekse buraya yolu düşenlerle değerli bilgiler paylaştığınız için çok çok teşekkür ederim. Yazılarınız bir yerlerde çıkıyorsa fikirlerinizden yararlanmak isterim. Saygılarımla.
Metal Kedi olduğunuzu yeni fark ettim. Selamlar 🙂
Amerika’yı biz bulsaydık keşke kızılderililerle beraber barış içinde yaşardık yok etmezdik onları, bizdeki insanlık değerleri yok ne yazık ki Avrupa’da. Akp’liler konu dışında kalıyor onları saymıyorum tabi. hehe
her zaman ki gibi severek okudum yazını ve fotoğrafın da tanıdık geldi sanki kendimin huzurlu bıçkın halini gördüm
Nilüfer, çok teşekkür ederim güzel yorumun için. Kusura bakma epeydir girmiyordum bloga, yanıtlayamadım. Ben de senin paylaştığın her şeyi çok beğeniyor ve değerli buluyorum. Özellikle fotoğraflarını… Sevgiler!
Ben de mesajını yeni görüyorum, ne güzel bir insansın sen , çok sağolun mesajını görünce çok mutlu oldum, ben uzun zamandır paylaşmıyordum bugün bir fotoğraf paylaşmak istedim hayvan barınağından Manavgat’tan epey bir zaman önce ve buraya geldim bloğa bakmaya kayır var mı diye senin mesajına rastladım 🥰🤩
Nice blog
Thank you so much 🙂 Thanks for stopping by as well. Sometimes I am asked to summarise in English, but it really takes a lot of time. Sorry.
İyi günler Özlem Hanım, bu yazıyı yazalı epey zaman olmuş, ben yeni okuyabildim, Stefan Zweig da sizin gibi düşünmüş ve Amerigo( Tarihsel bir yanlışlığın hikayesi) adıyla bir biyografi yazmış. Can yayınları da Ogün Duman çevirisiyle bu kitabı yayımlamış, insan kitabı okuyunca hiçbir şeye inancı kalmıyor. Acaba her şey yalan mı diye düşünmeden edemiyor.Yazınız güzel olmuş; emeğinize, düşüncenize sağlık. Sevgiler
Merhabalar Sevil Hanım. Ben de bloga pek girmediğim için yorumunuzu yanıtlayamadım bir türlü… Duymamıştım bu kitabı. Okunacaklar arasına yerleştireyim hemen. Çok teşekkür ederim. Marmaris’e sevgilerimle! Umarım sağlığınız bomba gibidir.