Uzun zamandır elim gitmiyordu yazmaya. Çok acılar gördük bugüne kadar ve her defasında da “evet ama yine de farklı konularda yazabilmeli; mutluluğu, yaşamı, umudu ve gelişimi devam ettirebilmeliyiz” dedim kendime, yazmaya çalıştım. Bu sefer pek olamadı. Ülkece virüsle hiç ilgilenmediğimiz zamanlarda bile Japon kanalından o bölgede yaşananları izleyip dertleniyordum. Diamond Princess adlı geminin üç binden fazla insanı denizde hapis olduğunda onlarla yatıp kalktım. Dünyada binlerce can acırken, yazamadım…
Başaramadım sadece. Yazmamız gerekiyor. Yaşamamız gerekiyor. Evde tıkılı kaldığımız günleri güzelleştirmemiz gerekiyor. Hayatta kalmış olabilme lüksünün hakkını vermek gerekiyor. Hâlâ tuvalet kağıdının bitişine dertlendiğimize göre hayatın güzelliğini de ıskalamamamız beklenir.
Zorladım yine kendimi. Ama ne yazacağız? Ne yazılır ki böyle bir zamanda? Her gün okuduğumuz ve izlediğimiz yüzlerce salgına dayalı bilginin üstüne bir de benim virüs anlatmam çok anlamsız. Canım da istemiyor zaten. Önce baktım, insanlar ne yazıyor ki, ne bulabiliyorlar yazacak diye. İlginç bir biçimde hâlâ bolca aşk-meşk temalı satırlar karalandığını gördüm. Aşksız olmaz tabii. Kalbimiz var. Sevmek istiyoruz. Sevilmek istiyoruz. Hem de avuç dolusu… Gülebileceğimiz filmler gibi listeler var. Normal tabii. Psikolojimiz var. Sürdürülecek bir yaşamımız var. Kahkaha duymak istiyoruz. Gülmek istiyoruz. Hem de ağız dolusu…
Kaldıramadığım tek şey, öğlen başlayıp gece yatana kadar neredeyse duvarları yumruklayacak hâle gelesiye kahkahalarla gülen komşularım. Maske takmadan girip çıkan genç çocuklar, öksüren yaşlı teyze… Hep birlikte ağız ağıza oturup patlatıyorlar kahkahaları. Ardı ardına.. Evde oturma lüksünün keyfini çıkarıyorlar. Üniversiteli iki genç çocuğum olsa ben kahrolurdum. Ne olacak gelecekleri? Tam mezun olmuşken işsizliğe uyanıyorlar. Yakın vadede ekonomik iyileşmenin beklenmesi ise Polyanna’yı bile küstürür.
Elbette bambaşka bir dünyaya geçiyoruz. Tarih yazıyoruz oturduğumuz yerden. Her şey çok güzel olacak. Ama şu an? En az benim iki tanıdığım var 65 yaş üstü evde oturmaya başlayınca aniden ölen. Endişeliyim. Ölüme bu kadar yaklaştığımı her gün hissederek geçirdiğim yaşlılık yıllarımı keyfince geçirebilmek isterdim. Bazı insanı işinden ayıracağına öldür daha iyi. Evde yalnız olduğunuzda ihtiyacınız olan tek şey ekmek değildir. Üzgünüm…
Dalga geçmeye yer arayan kesim için Luppo iyi malzeme çıkardı. Ama insanlar, ey insancıklarımız, kendi evinizi tuvalet kağıdına boğup rahatça yiyebilmenizi garantileyin elbet ama biraz da işsiz kalmış binlerce insanı düşünün. Kirası, yiyeceği, çocuğu para bekleyen dört duvar arasına tıkılmış insanların endişesini görmeye çalışın. Karı-koca işten çıkarılıp aniden beş parasız ve geleceksiz bırakılmış belrsizliğin ortasındaki gözleri bir kutu sütle gülümsetemezsiniz.
Başka insanî konuları da düşünelim elbet. Ve gülelim. Hepimiz gülelim. Ama karşı komşumun iki çocuğu varken taksisiyle iş yapamıyor ve tüm gün iki balkon arasında endişeyle dolanıyorsa alt komşumun kahkahadan yarılmasını kaldıramıyorum. Eşimin, çalışmak için yaratılmış kanlı-canlı babası 65 yaş üstüsün diye işten çıkarılıyor ve tek eğlencesi olan kahveye de gidemiyorsa, evde oturduğu ilk hafta sona ermeden kalp krizi geçirip dünyadan ayrılıyorsa ve oğlu, kalbindeki onca acının ağırlığına rağmen her gün saatlerce toplantılar yapıp hocalarla konuşarak okulunun uzaktan eitiminin sekteye uğramamasını sağlamaya çalışıyorsa, ben o şımarıkça atılan çığlıkları hoş göremiyorum. Karşıdaki parkta ya da apartman çatılarında gizlice buluşup saatlerce içen gençlerin rahatını çekemiyorum.
Global Citizen, Dünya Sağlık Örgütünün “One World: Together At Home” organizasyonunu görmüşsünüzdür. Birçok şarkıcının yer aldığı projede konuşan Amerikalı şarkıcı Andra Day şöyle dedi: “Berbat bir trajedinin ortasındayız. Ama yine de, birbirinden daha da fazla ayrıştırılmamıza izin vermek yerine çok daha derin bir ‘toplum’ ve ‘aile’ anlayışı kazanabiliriz.” Bunu başarabilmeye katkısı olması ümidiyle de şarkısını söyledi. Çekip YouTube kanalıma koyar, beğeni toplar ve takipçi artırırım diye balkona çıkıp şarkı söylemedi. Gerçekten insanlığın geldiği nokta için kaygılanarak ve dünyamızın geleceğine verilebilecek yönü düşünerek, büyük toplum için elinden geleni yaptı.
Konser aralarında sağlık çalışanları gösteriliyor, dünyanın çeşitli ülkelerinde bu değerli insanların nasıl yüreklendirildikleri veriliyor. Gözyaşları arasında izlerken ülkenize takılıyorsunuz ister istemez. Genelin bakış açısı “e bu onların görevi zaten” şeklinde. Çocuklar kontrolsüzce tepişirken öğretmenler evden çalışıyor. “E görevleri.” Kendimiz, duygularımız, aşklarımız, kahkahamız, tuvalet kağıtlarımız ve daha da çok kendimiz dışında pek başkalarını düşünmeyi sevemiyoruz.
Binlerce ölü var şu an dünyada… Binlerce yitik canın sevdikleri yas tutuyor ellerini yıkamayı da unutmamaya çalışarak. Binlerce ateş düşmüş ev. Şehitlerimiz olunca “Şehidin var Türkiyem!” paylaşımlarıyla herkesi yasa davet eden güzel kalpleri bulamadığım için üzgünüm… Vatanımız ya da “biiizzz” gibi konular araya sokulmadan hissedemiyoruz acıları. Bir kafede bahşiş bırakmaktan nefret edenerle doluyuz. “E canım, göreviiii”. Ama orada hizmet veren gencin üniversiteli olduğunu, oradan aldığı üç-beş kuruşla eğitimini sürdürmeye çalışan bir yetim olduğunu söyleyerek o zavallıcığı eziklersek bahşiş koparabiliriz. Şart mıdır? Neden birilerinin acısını devamlı burnumuza sokması gerekiyor bizim düşünceli olmamızı sağlayabilmesi için? Neden sadece kendi durumumuzdakilerin hâlini içselleştirebiliyoruz? “Zenginler ölsün! Oh, gördüler işte bunun fakir hastalığı olmadığını.” Tüm dünya birleşirken ve görüntülere özellikle Wuhan’ı da koymuşlarken biz önce Çin düşmanlığımızı törpüledik ve onları suçlayarak Müslüman temizliğiyle gurur duyma vesilesi yaptık. “Aaabi yarasa da yenir mi ya?” Yok, işkembe yenir! Çinliler olmasa başımıza hiçbir şey gelmezdi. “Yok yaa Umreden gelenler yüzünden oldu her şey.” Ne yapalım? Yurt dışında kalan binlerce insanı toplayıp yakalım mı? Mutlu olacak mıyız biz kendi tuvalet kağıtlarımızı kurtarabilince?
Binlerce ölü var şu an dünyada… Ve biz, birleşmeye direnerek, suçlayacak adam arayarak, hâlâ sadece kendi tuvalet kağıdımızı düşünüyoruz… “Allah! Bedava ekmek dağıtılıyor. Koş kızım!”
Yukarıda bahsettiğim organizasyon görüntülerinde yer alan Heidi Klum ve Tim Gunn diyor ki: “Birçoğunuz, gürültücü ve adamı çileden çıkaran çocuklarıyla evde sıkışıp kalmış ebeveynlersiniz. Ancak sağlık çalışanlarının da çocukları var ve onlardan ayrı otellerde ya da evlerde tutuluyorlar haftalardır.”
Oyuncu Jason Segel, “Bu kriz sırasında evde kalmanın ne kadar önemli olduğunu anlamış bulunuyoruz. Ama ya eviniz yoksa?” diyor ve evsizlerle ilgilenen kişi ve kuruluşlara şükranlarını sunuyor. Hiç düşündük mü çöpleri karıştıran Suriyeliyi yoksa o ölse de olur mu? Zaten tuvalet kağıdı da kullanmadan sokakta görüyor işini.
Birleşmek… Karşıdakinin derdini, onu anlatmaya zorlamadan da hissedebilmek… Birbirine destek olmak… Sorumluluk duymak… Elinden geleni yapmak… Tam da bu yüzden, bu dönemde yabancı bloglara gitmek daha iyi geldi. Benim takip ettiklerimde görünen tablo şu: Durumun bilincindeler, arka planda da olsa hep gündemdeki bir mevzu olarak duruyor. Ama bütün dünya vatandaşlarına karşı da duydukları bir sorumluluk hissiyle birbirlerini oyalayarak biraz neşelendirecek etkinlikler düzenliyorlar. Örneğin beni hiç tanımayan Kate çeviri programıyla anladığı kadar blogumdan bilgi derleyerek hakımda şu şiiri yazdı dün:
Vaaay! Bilgi toplamış! Yabancı hem de. O bilgileri derleyip ne yapıyorlar biliyor musun? Hem kendilerine baksın onlar! Bizden beter durumdalar. Oh! Zaten domuz yiyorlar. Yarasa – domuz değil böbrek, ciğer, beyin ve bağırsak yiyen lazım bize.
Bilmiyorum, güzel ülkemin iyi kalpli insanları… Böyle günlerde bile birleşmeyip düşmanlığı körükleyen bir toplum olmayı başarabileceksek gerçekten bilemiyorum… Ben karşı apartmanın camına gökkuşağı resmi boyayıp asmış minik oğlanın peşinden gitmeyi tercih ediyorum. Tuvalet kağıtlarımla birlikte elbet…
thanks so much, enjoy!
Thanks again… I did enjoy it.
Duyarlılık ve empati kurabilme yeteneği insanın içinde ya vardır ya da yok. Yazıda duyarlılığınızı dikkatle okudum, esas tarih işte böyle yazılıyor, hissederek, an’ı yaşayarak, yaşamın farkında olarak. Tuvalet kağıdı önemli, un da makarna da. Eldiven ile maske ortalarda yok ama şiirler var sizi gülümseten, üstelik içten gelen bir çabayla yazılmış. hayatta daha ne istiyorsunuz? Gülümseyin, hayat böyle bir şey işte. Eşinizin babası için de üzüldüm, Allah rahmet eylesin, nurlar içinde yatsın. Selam ve sevgilerimle,
Dikkatle okudum, kaleminize sağlık. Ayrıca eşinizin babası için de üzgünüm, başınız sağ olsun.
Özlem o kadar gerçekci yazmışsın ki, etkilenmemek elde değil, durumun tuhaf ciddiyetine çok uygun bir yazı, ellerine gönlüne sağlık, çok etkilendim. Zaten bunu her gün yaşarken şakaya almak olmuyor, tuhaf zamanlardan geçiyoruz tüm dünya olarak. Ama biliyor musun, çok stresli günlerden sonra bu hafta içimde değişik bir heyecan hissediyorum, belki heyecan kelimesi yanlış oldu burada ama şöyle, tarihin değişik bir dönemine tanıklık etmenin şaşkınlığı gibi bir şey, neler olacak kimse bilmiyor ama şunu hissediyorum, kişisel olarak her birimizin uyanışı, uyanık kalışı, olanı anlamaya çalışıp katkı sunması çok kıymetli, tek tek hepimiz geleceğin ne getireceğine katkı olacağız sanki.
Çok teşekkür ederim, cümlelerini özlemişim, sevgimle ❤
Çok teşekkür ederim Aydek… Senin gibi bir kalem sahibinden bunları duymak harika. Hem de bu kadar her şeyin içinde bir birey olarak söylediklerime katılmanı çok önemsiyorum.
Sen biliyorsun, ben feyste şaka da yapıyorum. Arada bir bunaldığımda oraya bir cümlecik atıveriyorum sadece. Hepsi yakın dost zaten okuyanlar.
Ama birilerinin sürekli mevcut durumu suistimal edip paralı tatil modunda kahkahalarla ortalığı inletmesi çok bencilce.
Kendine iyi bak güzel kalp. Sevgiyle…
Öyle haklısınız ki Özlem hanım…Vakit, unuttuğumuz insan olabilmeyi yeniden hatırlayabilme vaktidir. Ancak yazın bol bol yazın; çünkü biliyoruz ki “mürekkep damlamayan yerden kan damlıyor.” Sevgilerimle..🌸
Çok teşekkür ederim Ecren Hanım. Bir süredir yorum konusunda yaşanan bir problemi çözmeye çalışıyorduk Gürcan Beyle ikimiz. Onun için uğraşırken sizin yorumunuzun da beklemede olduğunu keşfettim. Bunun bildirimi bana gelmediği için haberim yoktu, tesadüfen gördüm. Kusura bakmayın ne olur. Yorumunuz kıymetli. Böylesi desteğe gereksinim duyduğumuz zamanlarda hele daha da değerli. Sağ olun. Dediklerinizi aklımda tutacağım. Siz de yazın lütfen. Güneşli günler!
Özlem Hanım, bir süredir sizi düşünüyordum. Böyle zamanlarda insan az da tanısa bir şekilde hayatlarına değmiş insanları merak ediyor. Sağlıkları yerinde mi, sevdikleri herkes iyi mi diye. Eşinizin babası için çok üzüldüm. Başınız sağolsun. Sizlere sabırlar diliyorum. Maalesef çok kötü günlerden geçiyoruz. Elimizden geldiğince evde morallerimizi yüksek tutmaya çalışıyoruz. Sahip olduklarımıza şükrediyoruz. Kendimizi oyalamaya çalışıyoruz Sokağa çıkmaya çekiniyoruz. Ve inanın 2 gün evdeki ile idare etmeyi beceremeyip illa sokağa çıkarak öncelikle kendilerinin sonra da çevresindeki insanların hayatını tehlikeye atanlara aklımız ermiyor. Evet bu salgının ekonomik boyutu tüm dünya için çok çok sarsıcı olacak. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Yepyeni bir çağa geçeceğiz. Ülkedeki işsizlik oranları bizleri zaten üzerken salgının çok daha devasa boyutlara sürüklemesi kahredici. Şu anda evdeyiz, ama yarın artık bir işimiz var mı onu bilemiyoruz. Erkek berberimize oğlumuzu traş etmek için makina tavsiyesi soramıyoruz, çünkü adamcağızın işi yok ve karısını da işten çıkarmışlar. 7 gün 10 saat çalışan kargocular her an virüsün pençelerine takılabilirler. İçimiz parçalanıyor. Sağlık çalışanları zaten fedakarlıkları ile gönlümüzün savaşçıları. Hepsi için dualarımız kabul olsun.
Sağlıkla kalın…
Peyman Hanım, inanın ben de sizi çok düşündüm. Evet, çok iyi biliyorum söylediğiniz duyguyu. Başsağlığı dileğiniz için de teşekkür ederim. Bu zor zamanlarda bir yakınınızı kaybetmek daha da zor. Cenazeniz bile yalnız kalıyor…
Nasıl bir kıtlık korkusudur ben de anlamadım. Ya da işte şımarıklık… Çünkü çıkma yasağı bittiği gibi, gece 00:00 gördüğümüzde sokak araba doluyor. Millet misafircilik oynuyor saçma sapan. Birbirlerine yatıya gidiyorlar sokağa çıkma yasağı günlerinde. Anlamak mümkün değil.
Ne kadar ince durumlar anlatmışsınız. Ne kadar düşünceli, ne zarifsiniz… Keşke komşularımızı da seçebilsek.. Kesinlikle yanınıza taşınıverirdim.
Sizinle konuşabildiğime çok sevindim. Ama yazılarınızı özledim Peyman Hanım… Blogunuza girdim şimdi, kaçırdığım bir şey var mı diye bakmak için. Son yazınızda anlattığınız kitabı alıp okudum bir süre önce. Ayrıca yine o blog yazısının altındaki yazışmalarımızı okumuş oldum. Hâlâ aynı fikirdeyim. Sizin öykülerinizi çok severek okudum uzun zaman. Yazılarınızı arıyor gönlüm. Sevgiler…
Maalesef biz de bir arkadaşımızın eşini kaybettik geçen hafta ve dün cenazesi çok az katılımla gerçekleşti. Bizler arkadaşımızın yanında olamadık. Ölum srbrbi covid-19 olmamasına rağmen. Sizi çok iyi anlıyorum. Her şey biraz eksik bu günlerde.
Ben de sizinle komşu olmayı inanın çok isterdim. Hep diyorum ya Emre’nin ve bizlerin sizler gibi donanımlı ve güzel yüreklerle karşılaşması çok değerli.
Ne yazık ki blogu biraz ihmal ediyorum. Okuduğum daha bir sürü kitap var ve onları bile paylaşamadım. Ama yazmıyor değilim. Hatta diyorum ki, pandemi bittiğinde kendi kendime tarifler geliştirerek mutfakta hünerlerimi iyice perçinleyeceğim ve belki de bir romanım olacak 😊 Evet o niyetle yazmaya başladım, dilerim başarılı olurum. Yazılarım konusunda düşüncelerinizi duymak beni yazı eklemek konusunda teşvik ediyor :)) Çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle…
Çok güzel anlatmışsın Özlem kaybınız için sabır diliyorum. Ya bizim kuşakların gördükleri? Evet tarihe bir de bu şekilde işlenecek olan pandemiye şahitlik ediyoruz. Artık kendimiz için değil sizler için geleceğin yine çok güzel olmasını diliyorum. Özlem çekiyorum, çocuklara doğal gıda göndermek istiyorum kargocuları düşünüyorum. Yok çok düşünürsen de sağlığımdan olacağım. Sabır, sabır diyorum. Sevgiyle.💞💞
Çok çok teşekkür ederim Alev Hanım. Hem dilekleriniz için hem de ben yazamasam da her zaman desteğinizle yanımda olduğunuz için. Yorumlarınızı okumak çok iyi geliyor. Ben de kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum. Güzel yarınlarda da görüşmek üzere…
Ayrıca… şahitlik ettiğiniz o günleri sizin kaleminizden okuyabilmek isterdim. Gezi yazısı dışında yazmıyorsunuz değil mi? Onlar harikalar ama insan sizden başka öyküler de dinlemek istiyor. Şöyle rengarenk objektifinizden…
Canımsın başka yazılara niyetim olabilir; 🤔 mesela 1960 ihtilalinde ilkokul ikideydim ama dün gibi hatırlarım kısmet. Ama gezi yazılarım çok ve unutmadan bitirme telaşım var. Güzel düşüncelerin için teşekkür ederim. Gönül dostluğu hissettiğim blog yazarısın sevgiler benden.🥰🌸💎🌸
Bu muhteşem yoruma teşekkür edecek fırsat bulamamışım, kusura bakmayın… Çoooook çok teşekkürler! Ben de sizinle aynı mahallede yaşamış, aynı iş yerinde çalışmış gibi hissediyorum.
Bazı duygular vardır, ne yazılır ne anlatılır. Ama o kadar yürekten hissedilir ki, işte öyle bir şey. 😍
Kaleminiz ve tasvir yeteneğiniz çok güçlü.Hakkını vererek ifade edebilmekte zorlanıyor insan.Sadece bu yazınıza kasıtla söylemiyorum,diğer yazılarınızda da okuyucusuna hem duyguyu geçirebilen hem de ufkunu genişletebilen bir anlatım şekliniz var.Sizi kutluyorum.Konunun hassasiyetine binaen,belki bu yazınızı değil,ama diğer yazılarınızı keyifle okuduğumu söylemeliyim.:)
Bu yazınızda okuduğum satırlar,inanın insanca duyguları ve değerleri olan her insanın ortak duygularının birer ifadesi.Kahretici ve çok da yıpratıcı olanı üstelik.Yaşama gören gözler ve hissedebilen yüreklerle bakmak,maalesef kendine insan diyen herkesin sahip olduğu bir özellik değil.
Yitirdiğiniz yakınınız için size ve ailenize başsağlığı ve sabırlar diliyorum.Gelecek güzel günlere dair umutlarınızı muhafaza etmenizi ve olumsuzluklara karşı da,direncinizi yitirmemenizi diliyorum.Saygılar efendim:)
Savaş Bey, yazılarım hakkında yazdığınız bu harika yorum için size ne kadar teşekkür etsem azdır. Dünyada yaşanan bu ilginç gelişmelerden kaynaklı olarak ben de epeydir istemediğim türden günler yaşıyorum ve o yüzden kendi blogumu bile pek ziyaret etmedim.. Bu sebeple bu kadar güzel sözleri bile yanıtsız bırakabilmişim… Affedin.. Saygılarımla.